15 Haziran 2013 Cumartesi

Bir kaç kere yorgunluğa uzak.

Hoşuma giderdi yanlızlığın en güzel yanı paylaşmak ve kaybolmak aslında kaybedip bulmak ve aramaya çalışmanın da  bir sonu var. Bir gezi rüyası düşün. Bir dünyanın içindesin, ve orası senin. Burada panik yok.  Gözlerin hapsettiği ve hükmettiği yeşilliklerle dolu. Mavi bir hayat var. Bal rengi gözlerimin seçtiği bir dünya inşa ettim. Burayı düzeltmeye çalışıyorum. Hayallerim benim kanatlarım oluyor. Kalem kullanmıyorum. Bir kaç harfe  daha fazla sert basıyorum. Cümlelerimle ulaşıyorum. Her yazdığım har
fi cümleyi bir kum gibi, ayna gibi kullanıyorum. Tüm güzellikler senin için, bizim  için bizler için. 2'yi hiç unutmadım. İlkini de öyle. Sonrası zaman oldu. Birden oldu ve başladığım yerin sonundayım. Öyle umutlarım var ki,dik bir yokuş, sen sadece bunun aşağı kısmını düşün, çapraz çıkmaktan daha yorucudur yokuş inmek...
Kendimi serbest bir suçluluğun içine bırakmışım. İç ses oluşnuş. iki yönlü iki farklı karakterden hangisi benim. Dur bir tanıtayım.
Hayallerimin dışındayım. İşte şuan da tam okuduğun cümlenin ortasında, ayaklarını yerden kesebilecek, gözlerin tamda ortasında. Göz bebeklerim büyür adeta uyku battıkça sinemine..
Bir dünya inşa ettim. Adı da dünya  değil. Bir ruh iki bedeni kaldırabilecek bir dünyaya sahip midir. 
Bir gün belirledim, O gün dünya asla olmayacak benim için. Gün benim için yaşlanmış ve bana çok geç kalmış olacak. Sadece siyah değildir gölgeler isteriğime düşmüş düşüncelerden ibaret inançlarım var.
Saçma sapan hayallerime yaptım  dünyamı, çöp kutuma.
Bu sınavda olduğumu unuttukça, hep yanlış yerlerden kopya çektim.  Birisinin kağıdını doldurduğumda, O'na kötülük yapmaktan başka onun dünyasını çaldım. O' beni sınadı. Sevmek yanlış bir duygu mudur? Kalem ve defterin hatırına. Kullanmadığım harfler için nasıl yargılanabilirim? Bu sınava iki kişi girdim ben ve bedenim. Ona kopyayı verende benim bedenim.
Her şeyden haberim var. Uzağına daha yakınım. Aşkı alet etmiyorum. Sadece uzağına yakınım. Basit ve belirgin. Siyah ve beyaz. Beyaz toprağın altında. Siyahı; siyah  cepli bir gömleğin içindeki kırmızı  gül ile temsil edilirsin.O an kaybetmişsindir. Gömülmüş umutlar, Saklanmış hatıralar ve sonsuzluklar...
Mutluluğumu çaldılar. Bedenim beni terk etti. Asla içinde olmaktan huzur duymayacağım. Ama kırık kalpler canımı yaktığında, onlardan özür dilemek için gezineceğim. Bir çok kere bir kaç kereliğine yorulma adına kendime verdiğim bu günün hediyesi ile susuyorum.
Dünya döndükçe gece ve gündüz, bizler uyudukça gündüz ve gecenin yeri asla farklı olmayacak.

21 Aralık 2012 Cuma

Her gün Aldat ve Ağla

Bir kere iddaya girdim, sonunu hissettiğim onunla da beraber kaybedeceğimiz bir bahisti.. oynamak zevkliydi..
Senelerce gidebilmenin özgürlüğünü özledikçe sen ritimlerde ben ve melodim kuş seslerinde sabah saatlerinde sokaklarca aydınlanmış bir şehri terk ediyorum..
Bu oyunun sonunu başkaları biliyordu, müdahale etmelerinden zevk aldım daha da hırs yaptım ve onlara inandıkça zamanı geri almak istedim..
Güneşi terk ettiğimde sıcaklığını özledim,
Hep sırtımdan vururdu, görmek istemediklerimle beni bulurdu, her akşam gömleğim de kan ve kan türevleri, kalbimden vurulmuşum yine, Kapıyı açtığında bunlar olsa da karısını aldatan bir erkek gururu vardı..
Yüzü eğik delik deşik üzüntüsünü rüyalarına böldüğünde hasretini, bitmeye yakın kaçtıklarıyla yakalanır duyguların katili..
Nerdeydin..
Şeeey..
Ben, ben aslında biliyorum..
Ve yinede seviyorum...
Seni anlıyorum..
Seni seviyorum..
Resimlere aldanıyorum. evden çıkmaya yakın takip edilme katilini taşıyorum.. yüzümdeki her çizgi onun renkleri.
Bir tercih yaptıramazdı aşk.. yolun sağından yürüdüğünde arkandan gelebilecek olan seni görürürdü..
Baktığımda demir parmakları görüyorum
Ben karımı seviyorum dediğim yalanları ona söylüyorum..
Bir tercih yapacak olursam, üstüne ben ve benim gibilerini koyardım. bir çocukluğu
oynardım..
Yalan söyleyecek olduğumda, Gerek kalmaz, ne söylediğimi anlardı..
Yine seviyorum..
Yine aynı cevap, onunla yüzleşmek aynı konuları konuşmak ondan soğduğumda başkasından hoşlanıyorum..
Masum harfler katil karekterimi taşır..
O'nu görmek hissetmek benim elimde değildi.. Sevebiliyordum, acısını ellerimle kestiğim yüzümün bir parçasıydı..
Aynaya baktığımda karekterimi görmeden saçlarımı taradığımda;
- Yine mi gidiyorsun.
Konuşmadım onunla.
Düşündüğümde ağlayan bir kadın rölünü vermiştim..
Bu oyunu gerçek oynayan geçici bir figurandı..
Ağlamasından nefret ediyordum..
Ben gidiyordum..
Sarıldıkça sadece güzel bir kadın olduğunu düşünüyordum. Sabah başka biri akşam başka biri, Yatıp kalmak sadece, sadece gecemi gündümüzü belirlerdi..
Bittiğinde, Soruyu sormak çok geç cevap değil miydi ?
-İlk yakışıklındım..
Kendimi özen göstermememdi beni sevmen..
Ve sen gibi kadınların beni yaşadıklarımla oynatması kadar kendimi güzel bulmuyorum..
Yüzümde masum harflerin izleri var.
Söylenmiş sözlerin gözlerime çizdiği karekterler var..
Karımın gözleri var..
- Yine mi gidiyorsun.

Beni ellerinle gönderdiğin bir kadından ne farkın olabilirdi..
İçimdekilerle konuş.
Ne olduda böyle oldu..
Bir kere sormamıştı..
Ben aldatmanın acısını yanlızca kendimi ağlattığımda anlamıştım, Hiç yanlız kalmamıştım..
Çok güzel de değildi hayat.
İçine çizdiğim bu kalbi kanlı gömleklerle geldiğim her geceyi..
Hiç uyumadığın geceyi yattığım bir kadından bilirdim..
Aklıma geldiğinde iş işten geçerdi, kendimden geçtiğimde, göz yaşı düşerdi senden bunca sene seninle öldüğüm geceyi kendimden muaf ettim..
Son olsun dedim,
Üstümden kalksın dedim, hayallerim..
Kalktığımda gerçeğe uyandım.
Ve yine gidiyor musun dedin ?
- Farkettin mi yine aynısın..

Bir bahse girmiştik Kaybedeceğimizi ikimizde biliyorduk.
Sen aldatılacağını, bende aldatacağımı..
Ama her gün başka bir kadındın..
Azheimer'dın..

Kaybedilen değerler içinde..


Aradığımda bir türlü bulamıyorum, Korkularım içime sinmiş girdiğim sokaklara bir daha bakamayacak kadarda kör adresler..
Sormaya bile utandığım, adını unuttuğum her şeyin anısına yenilgilerimle gittiğim yerde bir daha olmamışçasına attığım adımların yanı sıra içindeki korkuydu. 
Bir an önce gitmeliydi.. 
Önce durdurulan ayaklar ardından da utangaç ellerin arasında kalan kelimelerin elvedalara dur deyişi.
Sessizce git diyebilmene sustu yüreğim.
Bu ilkti ve iyilik perisiydi..
Korkusuzca söylemenin itiraf etmenin geleceğiydi.. Bir çiçek uğruna solmuş yaprakların susadığı aşka dur diyebilmek için çok geçti..
Korkulan oydu ki, Cebinde hep kesici edavat aletler, miğdesinde eriyen uyuşuksuzluğun hapı..
Artık her şey yer değiştiriyor. yönünü kendi yönüyle karıştıran o karanlık adam her ileriye gittiğinde geride duran bir adım arkasına bakan hayaller dünyasına uçan, kuşları kıskanan melankolik adam..
Şah damarlarımda ölümsüzlüğün rüzgarıyla uçabilirim Ters yönede olsa gidebilmenin verdiği güç, geride bırakılan ayakların aldığı öce bakmadan, görmeden atılan adımların sessizliğini duyabilecek bir karakter bırakıp da gitmiştim..
Sana sadece sonsuzluğu hediye edebilirim.. Kendime yalan söyleyebilir ve buna inanabilirim,
Gözlerime bakabildiğini düşündüğümde, Sadece kafamı yastığa koyduğum zaman düşünebilirim.Oysaki sen başka rüyaların prensliği altında başka tenlerin içinde yaşadıkça, Biraz daha uyku hapı alabilirim..
Tren sirenleri kapanan yollar sana gelmek için beklediğim ışıklar, Hepsi kırmızıydı ve durmam gerekirdi ve durmadıkça yeşildi..
Hiç bişey senin istediğin gibi gitmedi.. gidebilendim..
Kaybedilen değerler içinde..

2 Aralık 2012 Pazar

Mutluyuz demiştin.

Öyle değildi.  Mutluluk düşündüğümüz gibi değildi. Kimisine göre hep yadırganacak kıskılanılcak ve kötülenecek  seffah bir şeydi. Kimisinin ise bakış açısı. O ne der nasıl görür nasıl bakar ve ne düşünür hakkında. Biz başkalarına göre mutluyduk  başkaları bizi kıskandıkça biz hep başkalarının noktasıydık.
Bir tek seni seviyorum derken bile ben, şüpheci yaklaşımlarımdan utanmıştım. Acaba seviyor muydum ? Oysaki her  tüm güzel cümleler ve noktalar bizi savunuyordu. Anılarımızı hatırlamak yerine onları yaşıyorduk. Birbirimize dokunmanın bizde bırakacağı etkiyi ayrıldığımızda da bunları hatırlayacak ve  barışmanın  asıl nedeninin bunlar olması bizi hayata  bağlıyordu. Biz birbirimize bağlandık ama olması gibi beklerken yürümenin asıl koşmaktan daha yavaş ve daha çok düşündürücü olduğunu anladım. Sürekli boş caddeler ıslak sokaklar ışıklar  karanlığı yok ediyorlardı ama o siyahlık hiç gitmeyecek gibi korkmamaya alışıyordum. İkiye ayırdım hayatı 3'e böldüm. ve bu 4'de olabilir. Tüm hayalleri kurguladım yaşamak istediklerimi kalem ile değil de bugüne ait olmayan cisimlerle yazmak istedim. Biraz eskiye dönmek istedim. Bir kaç eski tozlanmış parça sökük duvarlar, kirli pantolon, çamurlu ayakkabı. Çıktığım bu tepe o kadar keskin, saçlarıma dokunuşundan daha sert, sakallarımın uzatmasından ve batmasından daha  yumuşak bir doku bu rüzgar, Yüzüme çarptığında kesiyor, jiletten daha keskin. Canım değil, canım hiç hiç acımıyor. Ama içim, içimi bu denli kesen bir şeyin aslında bütün dokunuşlarını parmaklarına ait olduğunu biliyor muydun. ? Çünkü bir tek dilim dokunamazdu cümlelere sözcüklere seviyorum, sevdiklerimin içinde..




Ne var ki gözler her şeyi kaydediyor, beynim sürekli geriye doğru çalışıyor her gün bir önceki günün acısıyla yaşıyorum. Belki yanımda olsan canım daha çok yanar. Hep benim olsan nefsim doymaz. Biliyorum kendimi ve etrafımdakileri...
Seni aldatmaktan korkuyorum..
En azından sana böyle seni böyle seninle öyle yaşamayı istiyorum. Sen hayal edilmesi gerekilen bir resim ol.  Nasıl ki o resmi bir çivi nasıl ki o çiviyi bir beton tutuyorsa, 
Bende içimde kilitli kasa gibi yaşlandığın zamana dek tutarım..
Belkide senin bir çocuğun olur ve mutlu olmazsın. 
 O duvar o çiviyi ne zamana kadar kaldırırsa işte. Bütün bunlar delilik ama hiç birinin senden başka birine dokunma gücümden daha özgür bir deliliğe sahip olacağının yerini tutamaz.
Sana düşüncemle ulaşıyorum. Hislerime yaklaşıyorum. Mutlu olup olmadığını bile  zamanla yaşıyorum. Bundan daha güzel mutluluk, tutsaklık, karanlık, şuursuzluk ve özgürlük olamaz..
Hep başkalarının hayatında yaşıyoruz. Birimizin istemediği en ufak bir şey bile başkalarının deli gibi yaşadığı çılgınca çıplak, doku his ve dokunmanın oluşturacağı etkidir..
Biri istemiyorsa bile yaşamanın ne kadar özgür kaynaklı aslında özgürlüğün bir bedende elinin veya kolunun yıldızlanması yani uyuşmasıyla ona dokunup inat ederek ayağının üstüne basmak az bir şey olsa da dudaklarını ısırtarak bu deliliği yaşamasına engel olamıyor..
Biri bizi istemiyorsa,  karar veremiyoruz yada bu güçte değiliz yada etkileşimleri kolay varlıklarız duygularımız saf, severken bile bir başkasına hayır diyemeyecek kadar onu kıramıyoruz.
Bu yüzden aldatmışızdır öyle değil mi ?
Birine ait duygularımız  varsa bu onun elindeyse, asla kalbimiz onun ikimizden birimizi alıp götüreceği kadar karamsar değildir ve alıp götürür..
Bir saniye bile konuşmuşsan, Onun koynunda  hep senin cümlelerin olur..

Akşam ve sabah ben ve sen. İkimizde birimizin toplamı değiliz.. Çünkü birimiz sabah kalkamıyor diğerimiz akşam uyuyamıyoruz...

Ben, aslında gece sayıklamaktan kabus görmekten korkuyorum. Biraz kahve bir kaç film ve müzik dağınık bir oda  yağlı  saçlar ve kirli sakallar..
Sabah, pasaklı bir kız, dağınık saçlar, ve kirli yatak örtüsü..
Hiç birimizin yıkanma konusunda en ufak düşüncesi yok. Hayatı olduğu gibi kabul etmek, kalktığımız zaman ayaklarımızın bizi götüreceği yerin o su olmadığını biliyoruz.
Çünkü adını bu koymuştuk. ''Su''
İkimizde bundan korkarız yağmurların üstümüze çatımızdan akacağını bile bile..

 Bu yüzden, hep tepede olmak istedim. Yani sende. Yırtık bir elbise kapşonlu bir mont ve keskin bir rüzgar. Asla dokunuşlarının sertliğini ve keskinliğini satın alamaz ama dokunmanın o keskinliğin ve sertliğin uyuşturulmuş halini senin yerin gibi korur. Sıcaklığını hiç bir soğuğa değişmem. Jileti ellerinin dokunuşlarıyla asla, Saçlarımı  suyla asla yıkamam.. Yağmur yıkasın. Su asla..


Bu ruh hali ne zaman bırakır bilmiyorum ama bedenim bununla evli.. Ya beden olarak acıyı ruhtan önce tattığım da yada acının bu özgürlüğün dışında bir yede tutulduğunda. yada nefes alıp verirken benim olmayan bir şeyin başkasının ciğerlerine girdiğinde..

Üstüme yat ve nefesini bana ver. Boğ beni. O zaman uyanmış  olurum.  Çünkü ben her gün hissederim..
Yatağım bana demir gibi gelir. Zemin çok soğuk, pencerede damlalar. Güneş doğduğunda kendimden ve benim iki yüzlü halimden nefret ettirir. 
Gece olsun ve ben hiç uyumayı istememişken, dalıp gideyim istemeden uyuyayım. Çünkü böyle yaparsam beni hep sen uyandırırsın.

İçerik Sponsoru

https://www.solarlamba.net/

25 Kasım 2012 Pazar

Sen uyuduğunda..

Sen uyuyorsun biliyorum. ben geleceğimizi inşa ediyorum susuyorum karşına aldıklarını göre göre ve biliyorum benim sana karşı olan sınavımdan daha zor bu sınav  içinde gelecek korkusu yaşıyorsun. Ben bunu imar ediyorum.
Yarın uyanacaksın, hayaller dikili olacak gönlümde mas mavi gökyüzünü dua ettim ben.  En tepeden bakabilirim bu şarkıları dinlerken bile..
Sen her gün yaşayacaksın  ben her gün ölmeyi unuttukça. Bu daha güzel diye seçtiğin mas mavi diye  aldığın elbiseden nefret edeceksin üstünde göreceğimi bedenin tadacak diye..
Belkide böylesi daha hayırlı ''Bitti'' demenin zevkini yaşamak bile bir hiçti deme tutkusundan ve söylemekten daha başkaydı.
Bu yüzden susuyordum. Seviyorum diyeceğimi bildiğimden nefret etmeyeceğimi bilmeni istemekten sürekli her gün aynı günü yaşarak unutaraktan başlıyorum ben buna hafiften.
Ağır gelmiyor. Biliyorum ki unutacağım.
Ama ne gerek var ?  Zamanı ileri alarak yaşamak sabırsızlıkla beklediğim her sürprizi daha önceden bunu yaşamaya..
Sen uyuyorsun.  Gözlerini açtığında bende alışırım yaşamaya, yaşamaktan korkar gibi yaparım gözlerini kapatınca da.
En azından uykunun saatlerini değiştirmeyeceğinden eminim belli bir süre.. Nereye kadar idare edersin böyle bilmiyorum. Parayla satın alınıyor biletler ve yolculuklar cam kenarı ve sessizlikler.
Hızla ulaşamıyorum sana, hayallerimin içinde para olmadan. Zamandan daha çok bunu harcadıkça kaybediyorum seni ve yakınında olmayı. Başlarken aşkı  söylemeyi seni seviyorum demekten öğrenmiştim. Fazlasıyla biliyorum aldatıp yine bana döneceğini. Ben ise benim gibi ölmeyeceğimi düşünürken o çocuğu.  O Çocuktan hiç farkım olmamıştı sınavların ve tespitlerim dışında.


Ne yapayım?
Güvenemiyorum.
Güveni satamıyorum..
-Ya bende kaldı yada sende. Sürekli elimizde patlamaya hazır pimi çekilmiş bomba gibi. Ya bende kalsın yada sende ? Patlayacağını biliyoruz. En azından ben daha çok biliyorum.
Patlamayağının gerçek bir ihtimalini sen kalbinde tutuyordun. İşte ben bu kadar korkaktım.
Hep sende kaldı,
Ve patladıda..
Ama benim kalbimde..
Şimdi yaşadıklarımızı izliyorum. Dikişliymiş gibi sıkıyorum dudaklarımı kapatmıyorum gözlerimi gururum ezilmesin diye.
Saklanbaç oynar gbi kitliyorum kendimi başımı eğiyorum.Çenem göğsüme değer gibi. Hissediyorum oradaki yokluğunu.
Çünkü çenem değil göğsüm soğuk.
Plan yapmanın peşinde değilim. Saf sevdim nefret etmeme gerek yoktu aslında bir çok şeyin önüne geçebilirdim ama zaman durdurdu beni kendisinin durmasından önce.
Hep saat çaldı. Bir kaç dakika ileri alırım diyip de geç kaldım işte..

Yürümüş olsaydım  seninle konuşmuş olurdum. Bu yüzden koşa koşa nefes nefese gittim.  Yine de hızımdan bir şey kaybetmedim.
Taki senin titreyişin geç gelince..

Bir kaç dakika dalgınlığın yüzümde fark edilmesi çoğu zaman alay konusu oldu. Etrafındaki insanlar o kadar iyi ki, benim bu oyuna alışmam için dalga geçtiler.
Ben bir oyun oynadığımın farkında değildim. Oyun beni içine çekti  aldı ve seçildim. Birileri sürekli tekrar ettiklerimi dinledi.
Bu oyun iki kişilikmiş.
Tekrarlar ise tek.
Her gün biraz daha koşmak için 5 dakika daha fazla ileri aldım tekrarı olmasın diye biraz daha fazla çalıştım bedenim beynimden daha fazla yorulmalıdır diye.
Ne zaman uyuyacağımı bilsem, mutluluğa uzanıyor gibiydim. Mavi gökyüzü istemiştim. Oysaki  işten çıkış saatlerimin dışında bu.
Pazarı  buna armağan ediyorum. Denk gelirse diye. Ya uyumuş oluyorum yada melankolik.  Perdeyi çektiğimde yine karanlık ve soğuk..
Biraz kahve ve müzik sakinleştirir diye düşünüyorum. Bildiğimden emin olmanı istediğim şeyi iste benden.  29 harften  biri  olmasın  O ve Y
O ve yabancı..
Ve ben seni ondan hiç alamazdım.  Severim ama sonu ispat edilmez. Sevmenin sonu yoktur. Süresi bitmiş olduğunda bir başkası devam eder sen ben ise kaldığım yerden yerimi hayallere bırakırım taki başkasına bir yabancı gibi sarılıp sen diye hissedene kadar..

Yazının sponsoru

https://www.solarlamba.net/

23 Kasım 2012 Cuma

Duydu ve Düşünce -1





Bilmesem ben, oradan gideceğini bildiğim halde tekrar karşılaşabileceğimize inanırdım.. Uykusuz yatak derim buna ben. Ben uyandığımı sandıkça fırlar olurum.. Aklım alır başımı gider. Ya kalbim ?





Beynimin sağ ve sol kıvrımlarımda, beni yönlendiren bir günün tekrarı olduğunda o günü ben yok sayarım. Çünkü ya var yok ama yaşadık deriz. Sen ve ben..


Peki ya ben ?


Korkak davranışımın iç güdü sel olduğuna inanırım. Başıma gelebileceklerden ötürü değil bu. His aslında, bildiğin gibi kötü his hemde..


Ben o sokağa girmemeliydim. Gözlerimi açmayı unutmak bana karanlıktan bir şey yaşatamazdı O kapıyı hiç açmayacaktım. Uyandığımda kanlı yatakta karanlığın kokusunu almak istemezdim..


- Hiç çalan kapıları sıcak bir kahve ile açmadım. Ödeyemediğim kiranın beyan edemediğim vergilerin borcunu, hukukunu boş verdim ben..


Yorgan altı ısınmanın tadından yedim.


Ve tekrar uyudum. Eğer ki zamanın iyi geçmesini istiyorsam, korktuğum dünyadan bile dönmesini unutmasını istedim ve bana göre düzen hep böyle işledi durdu. Ama dünya hala dönüyor. Birileri yalan söylüyor çünkü dünya yalanlarla dönüyor. Gerçekler hiç yalanlar kadar sade ve masum olmadı. Tüm insanı değerler böyle kaybedilir aslında. Bunun içinde aşkta var. Ve en masum olanı olan aşk, aslında bir çok kişinin katilidir. Gizli ve sinsi hastalık misali.



Unutmamak, hatırlamak mı peki ?


Yo yo böyle düşünme, al kendini karşına konuş. Kendini kaybettiklerinin yerine koy ve başaracağım de sonra da öleceğini bil.



Bugünü anımsıyorum. Aslında her gün yarın ölüyorum. Bir kaç damla düşer şeffaf göz yaşları. Yağmur sanar kimileri çok düşerse yere..


Ve üzerinden hep paltolu adamlar geçer gider. Güneş ise kurutur her şeyi atmosfere karıştırır.. Kim bilir kimin başına düşer damlalar..



Sevgide dönüşümlü müdür peki.. ?


Hatırlanırsan evet.. 20 sene öncesine döndüğünde şimdiki durumunu kabullenemeyip resmedilir bir hatrın varsa zamanla iyi anlaşmışızdır demektir.


Her gün soğuk yataktan da kalkmak böyle alakasız ve ilgisiz nasıl uyuduğunu hiç unutmazsın ama sabah bunu unutturmak isteyen bir çok neden vardır.



Yapmam gereken budur.


En değer verdiğim bir şeyi saklayacağım sonra bir çok şeyi sonra hepsini..


Ve bir müddet sonra hepsini hatırlamaya çalışacağım.. Acaba hangisini daha çok unutmak istemişimdir.


Benim için değer verdiğim o an ki şey bu zamanla şu anki yaşadığım zamanla değerini koruyor ve uyum sağlayabiliyor mu.



Bu yüzden sıcak yataktan kalkmanın bununla bir alakasının olduğunu düşünüyorum.



Biri ben olamam. Ama birini sevebilirim. Onunla nerede karşılaşacağımı tahmin edebiliyorum. ve orada bekleyeceğimi o bilmiyor.




Benim olacağımı bildiğim için hiç rahatsız etmek istemiyorum. Dokunmak istemiyorum.


Uzaktan seyretmek, koltuğun tellerinin yaylarının sırtına batması kadar rahatsız edici fakat bu tüm rahatsızlığının ne olduğunu bilmeyenler için güzel bir şey.



Sürekli ayakta uyuyorum. Saklayıp ve kaybetmek istediklerimden bir tanesidir budur. Rahatlığı ayaklarımın yorgunluğu ile değil, beynimin bana ve ilersini düşündüğüm duygularımın düşünce terazinden tartıp bana ikram ettiği, yani şuursuz bir tabirle beni sarhoş ettiği bir hileden bahsediyorum.


Ben bunu hiç hak etmiyorum. İkinci kaybettiğim neden bu olmalı.



Saklambaç oynayanlar daha iyi bilir. Özellikle hileyi daha çok bilenler. Kol altından bakanlar yer söyleyenler..


Ama, bu hile kendini saklayamamaktan daha önemlidir. Çünkü bu oyun iki kişiliktir..



Misket oynarken bile evde, rakibini yenmek için yaptığın atıştırmalar ve tutuşundaki cesaret duygusunun bakışlarla birlikte oluşturduğu bir izlenimi sunuyor.



Fakat, hep karşına koyduğun rakip kendinden daha güzel oynar ve daha etkilidir.


Oysa ikisi de sensin.


Hangimiz kendimizi yenmek isteriz ?






-------------- Duygu ve Düşünce--------- -1



Esat V.



İstemediğini bilmem için çok istemem gerek.

llaki başlayacaktı. Bir bakışla, bir sözle ve derinine inen acını deşen daha öncede bunun gibi bir neden arayan bir ben ile..Siz, ve sen evve biz'lilik.Söz verdik. tutamayacağımızı ikimizde deli gibi biliyorduk. Bunun ağır olduğunu ben daha çok iyi biliyordum. Sen daha fazla söz verdin. Dinledim ve kulaklarım buna şahitlik etti..Bedenimi,ellerimi gözlerimi yargılamaya hakkım yok,Onlar istemeden gördü tenini. Dokunmanın hayal gücündeki etkisi gibi. Titreşimler ele aldı beni. Dokunduğum zaman da korkmanın en güzel yanı, hiç kaybetmeyi düşünmemem olmasıydı..O an bitmek için yaşanır. Her şeye sahip olursun.. Gideceğine inanmak, sadece gözlerine aptalca eziyet edip, ellerini delice kitleyip, dudaklarını sessizce kitleyip, durup bakmakla aynı gibiydi..Sancıların bir çocuğu bir çok kere doğurdu. Ben şimdiden anlamıştım. Çığlıkların kulağımda.. Bundan bunu çıkarırdım..Sen ise damla damla terlerin, akan rimellerin, ve sıcaklığın derdinde..Bitti mi ?Hadi o zaman başa alalım..-Bir şarkıyı yeniden başlatalım.Sana anlattığım gibi olmayacak. Sürekli baştan dinlesen bile, asla ilk hissettiğini, hissetmediğimi adım gibi bilirim.Tekrarla o zaman, sen söyle.. - Sesinin titrek olmasını, sözlerin korkak söylenmesini ellerinin titrek olmasını kendimde bilirim..O zaman göz yaşların dudaklarına düşmeli,Tuz sesine, gözlerin korkak olmanı engelleyecektir. Sana pişman olduklarımdan bilirim..Daha öncede yaşadım.Senden sonrada bir son olacak. Bir ilk diyeceğim yenilikolacak, belkide evleneceğim kadın şuan kucağımda, onunla sevişiyor olacağım..Bunu bu hayallerden yazıyorum.Ama hangisiyle gerçek sevişeceğim ? Sana ayırmışken ilk gerçeğimi..Bir yanlışlıkla düzeltilmeyecek olan var mıdır bu doğrulukta.. ?Sen yine ağlat bebeklerini, İçinde çok çocuk öldüreceksin. Çığlıkların duvarı geçmeyecek ve ben asla duymayacağım..Kendime yalan söylediğim zamanlar da, eşimi daha çok seveceğim.. Bana rol yapmayı, ağlatmayı, şarkı söylemeyi öğreten deli bir sen ile, yeni bir hayata merhaba demek için, aynı gün içinde, farklı tenlerle kalkıp farklı aşklara uzanana denk. Sisli karanlık soğuk gecenin, buzlu bir güneşine merhaba diye seslendiğimiz o şeffah mutlulukla..''Günaydın bebeğim'' ''Günaydın sevgilim''Beden ile yazıldığında, hangisi daha gerçek ve vurgulayacak olucak ağzımızdan çıktığında,Yok ben pişmanım diyip savuramam..Bilirim, senden sonrası da olacak. İşte ben buna bitiyorum. Gelecek bizim yada onun elinde değil. Kalbinde değil. Hissettiklerimiz çalınıyor alınıyor satılıyor..Biz acaba hangi gerçeğin elinden, büyük bir parasızlıkla alınmış. Aynı kağıtları uçurtma gibi yapıp bir balkon attığımızda, hangisinin yükseldiğini hangisinin alçaldığını gördüğümüzde, bedenlerimizin buna farklı gözlerle cevap vereceği bir ruh taşır olmuşuz. Yada bununla doğmuş muyuzdur ?Sil ve tekrar yaz, tekrar yazıp silemeyeceğini de bilirim.İlk yazdığın gerçek, ilk aşkın gibi yalındır..Çocukluk derdik, çocuk gibi gülebilmek için..Annelerimiz acaba bizim için ne demeli bununla ilgili. Yada şu anda karısından/kocasından ayrı yaşayanların çocuklarıyla bir bütün olduğunun resmiyetiyle ilgilidir düşündüklerim..Bizler birer sen ve ben olduktan sonra,Çığlıklarımızın, çocuk seslerinden de bir farkının olmayacağını düşünüyorum. Her kelimenin uzayda, boşlukta seni seviyorumluk bir anlamı vardır. Küfürlerden bile bu çıkar.. Harflerimi çal.Nefret et.Kalbimi bırak,İhane et yine,Yine sevme,Ama iste.. Yine yeni yeni..